15 Şubat 2010 Pazartesi

15 Şubat 2010

Pazartesi sabahını büroda geçirmeye hiç niyetim yoktu, özellikle sevgililer günü sonrasında. Fakat olayın elimizdeki bulgularla aldığı son şekil, Batuhanın bir takım kişisel takıntılardan kendini davaya fazla kaptırmasının da etkisiyle bizi bir sabahlamaya daha itti.

Kriptozooloğumuzun araştırmaları neticesinde verdiği rapora göre hayvan bir yassı limpet türevi ve asalak bir döngü çiziyormuş. Fakat ilginç bir şekilde hareket kabiliyeti bihayli gelişmiş. Savunma mekanizması olarak ilkel bir kırbaç uzvuna sahip, ki bu uynı zamanda hareketlerine de yardımcı oluyor. Yağız, mutasyonunu incelerken kitin yapısının gelişim sürecinde ciddi bir kok bazlı sülfür etkisi gözlemlemiş. Ayrıca hayvanın dış dokusu yoğun hidrojen gazı ve etilene maruz kalmış falan filan...

Batuhan'ın haftasonu hastane ziyaretleri neticesinde, olayın mağduru olan genç kızdan (cumartesi psikiyatriye sevk edimiş) edindiği bilgiler, kızın son zamanlarda bir dizi dental operasyondan geçtiği yönünde. Bunun dışında hala olayın şoku içinde, aile polise haber vermiş. Umurlarında olacağını sanmıyorum.

Elimizdeki çok az ipucuyla bir beyinfırtınasına oturduk. Karşılştığımız siyahlı figürün kimliğini öğrenmeye ve onunla bir an evvel yeniden karşılaşmaya dair üçümüzde de profesyönellikten uzak bir tutku oluşmaya başladığı, loş odada sıkıntılı yüzerimize vuran masa lambasının ışığında seçilebiliyordu. Gerginlikten, kimin çay koyacağı hususunda bile tartışmadan, gönüllü bir şekilde mutfağa yöneldim. Büroyu kurduğumuzdan beri uykusu tatlı Ömer, hızlı bir şekilde yerini bir gece mahluğuna bırakmıştı. Muhtemelen ketılın buharını izlerken kafamda parçalar yerine oturmayı başardı. Kok, hidrojen, etilen... Saat 2 gibi Hasanpaşa gazhanenin önüne park ediyordum.

Telin üzerinden atlayıp harabelerin arasındaki karanlığa karıştık. Buraya eskiden astımlı çocukları getirirlermiş, kükürtlü havanın ciğelerine iyi gelmesi umuduyla. Diğerleri şu anki durumumuzu aynı acizlikte görüyor olabilirlerdi. Fakat doğru iz üzerinde olduğumuza dair içgüdümü, avuç içlerimdeki gerilim tastikliyordu. Spesifik durumlarda sığındığım, bana ait şeyler var ve onlara güvenmeyi uzun zaman önce öğrendim, diğerleri ne düşünürse düşünsün... Nitekim 1 saatlik araştırmanın sonunda depoların mahzenlerinden birinde, perşembe gecesi ele geçirdiğimiz böceğin kuzenlerinin, binanın derinliklerine devam eden bir mazgal kapağının etrafında kümelenmiş olduğunu görünce yanılmadığım birkez daha kanıtlandı.

Kapağın üzerine kısa bir araştırmadan sonra, levye muadili bir zamazingo olmadan açılmasının olanaksızlığı, artı yolun devamında karşılaşabileceklerimize dair hazırlıklı olmak amacıyla tedarikli olma düşüncemiz üzerine bu gece saat 11'e detaylı araştırma için hazırlanıp geri gelmek üzere anlaşıp çıkmak üzere döndük. Siyah piç tam bu esnada saldırdı.

Batuhan, sırtından aldığı darbenin şiddetiyle yere öyle bir çarptı ki beli falan kırıldı sandım. Sarıyla hemen sırt sırta verip fenerlerle mahzenin her köşesini taramaya başladık. Orda, gözümün ucunda bir yerlerde birşey çok hızlı hareket ediyordu, çok çok hızlı, fenerle yakalamam olanaksızmış gibi, yakalasam da göremeyecekmişim gibi. Ozi ani bir hareketle karanlığa atıldı, ayak seslerinden başka hiçbirşey duyamıyordum. Bu tarz durumlarda birbirimizin ne yaptığını fazla sorgulamayız, onu bıraktım ve durumunu kontrol etmek üzere Batunun olması gerektiği yere doğru gerilemeye başladım. Orada değildi...

Karanlığın ortasında siyah, hızlı, uğursuz birşeyle yalnızdım. Oziye seslendim, cevap gelmedi, ama fenerim onu yakalamıştı, ve 5 metre ötesindeki siyah piçi de. Yaratık ya da her ne boksa, sesim ağzımdan çıkamadan atıldı. Bir an sonra havada asılı kaldı, ensesinden yakalanmış bir kedi gibi, debelenemeden. Batuhan, tuttuğu gırtlağı sıkmasına paralel bir şiddetle önce en yakındaki kolona, sonra yere vurdu. Yeterince hızlı "Öldürme!" diye bağıramamış olacağım ki akabinde paslı bir bidon yığınının üzerine fırlattı.

Şu kadarını söyleyebilirim ki bulduğumuz beden bir insana ait değildi, hiçbir zaman olduğunu sanmıyorum. Onu en iyi tarif edecek sıfatların bu güne kadar salyangozlara, istiridyelere, sülüklere, bilimum vıcık vıcık ve yapışkan ve bakması keyifsiz omurgasıza ithaf edildiğine eminim. Ama sinir bozucu bir şekilde insansı uzuvlara sahip olduğunu da görmezden gelemezdiniz.

Onu sarınma ihtiyacı duyduğu çarşafa dolayıp bir köşeye bıraktık. Ne herhangi birimiz onu taşımak niyetindeydi, ne de ben arabama almak. Yapacak fazla birşeyimiz olmadığı için hava daha fazla aydınlanmadan geri döndük.

Ciddi bir aksilik olmazsa gazhaneye geri dönücez, bu akşamki araştırmanının neticesini ayrıntılarıyla not edip tekrar bildiririz. Allah yardımcımız olsun...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder